Dünya Ticaret Merkezine yönelik terör eylemi

Pek az eylem Amerikadaki son terör eylemi kadar insanda çelişkili duygular ve yargılar oluşturmuştur. Çelişki, ne yazık ki, bireyler topluluğu/devlet arasındaki bölgeye ilişkin olmakta. Olan bitenlerdeki birey ölümleri sağduyulu bir insanı gerçekten de yürekten yaralamakta. Ancak eylemin “ABD” nin son harfindeki anlama saldırısı için kişisel duygum hiç de hüzün içermemekte. ABD başkanı ikinci açıklamasında bu saldırının ‘bireylere’ değil, ABD nin temsil ettiği değerlere bir saldırı olarak algılanması gerektiğini söylüyor ve ABD’yi ABD yapan temellerin sarsılmayacağını savlıyor. Bence, ne talihsiz! bir açıklama. Bu aptallıktaki bir açıklamayı Apo’nun yargılanmasında Türkiye şükür yapmadı. Vurgulanan, eylemlerdeki insani boyuttu. Cinayet boyutu idi. [Hatta Türkiye bunu biraz abartıp askerlerimizin ölümüne bile genişletti]. Sürekli olarak, (ve haklı olarak) masum insanların öldürülmesi dile getirildi, bu “Bebek katili” sözü ile imgeleştirildi.  Oysa, anlaşılan, ABD başkanı için önemli olan masum insanların ölmesi değil “ABD nin temsil ettiği değerler” lafı altında “ABD nin imajının” hasarlanması.

Yapanın kendisini feda ettiği her türlü eylem, kime yönelik olursa olsun bence belirli bir “saygıyı” hak etmektedir. Bu sözün yanlış anlaşılmaması için açıklanması gerek. Buradaki saygı asla ve asla eyleme hak vermek anlamında değil. Daha çok

Bu saygının sonucu olarak bu kişilerin neden terörizme baş vurduklarını, bu insanlık dışı yöntemi kullanmayı nasıl içlerine sindirebildiklerini, bunun arkasındaki nedenleri iyi anlamak gerek. Bence bu, “suçluyu yaratan toplumdur, suçlunun bağışlanması gerekir” salak edebiyatından çok daha gereklidir.  Burada, zaten kişi bedeli canı ile (çoğunlukla da seve seve) ödemiştir. Tek yapacağınız, kişiye “akıl hastası” etiketi yapıştırmadan, bu eylemi neden gerçekleştirmeyi seçtiğini anlamaya çalışmak.

ABD hangi değerleri temsil ediyor?

  1. Paranın (yegane) gücünü.

  2. Güçlülüğün mutlak egemenliğini.

  3. İnsanların geniş gibi görünen sınırlar içerisindeki kum havuzunda “özgürce” oynamalarını.

  4. Siyasetten hukuka kadar cafcaflı gösterileri olan bir “demokrasi!” ortamını.

  5. Pek çok şeyin “en” halini. “En” bilimsel, “En” büyük, “En” başarılı, “En” hızlı, “En” güçlü, “En” gelişkin teknolojili, “En”...

 

Bunlar aşağıdaki maddelerde hayat bulmaktalar:

  1. Amerikanın çıkarları herşeyin üzerindedir. Bu doğrultuda (1) ve (2) nin kullanılmasında hiç bir kısıt (Etik, uluslararası hukuk, falan) yoktur.

  2. Özgürlükler/demokrasi göründükleri kadar özgürlük/demokrasi değildir. Özgürlükler oyunun kuralları dahilinde bile kalınarak değiştirilmeye kalkışılırsa ABDD (Amerika Birleşik Derin Devleti) devreye girer, profesyonelce icabına bakar.

  3. Çok renkli gibi gözüken toplum aslında (1) in belirlediği monokromatik bir renktedir. Marjinalliğin sınırları görüldüğünden dardır.

 

Aslında bunlarda pek bir problem de yoktur. Hemen hemen her ülke için bunlar söz konusudur. Ancak hiç bir ülke “iğfal” ettiği değerlerin bu denli savunucusu/hamisi gibi gözükmez. Daha sessiz kalır. ABD elindeki basın-yayın (şimdiki deyimi ile medya..) ortamı ile Dünyayı sürekli olarak aldatmaktadır. Reklamlardaki “Dev adam”

Bu yalanın inanılmaz düzeyi ve özellikle (1), (2), (a) dan ötürü ABD nin kendi ülkesi dışındaki heryeri “arka bahçesi” olarak görüp her türlü tasarrufta bulunması, özellikle acımasızca müdahalede bulunduğu, ve seslerini bile duyurabilme yetileri ellerinden alınmış kişileri/toplumları/ülkeleri intihar+terör yöntemlerine başvurmanın bir çözüm olduğu noktasına itmiştir.  Bundan dolayı “Oklahoma Bombacısı”, “UNA Bombacısı” çıkmıştır. Oklahoma bombacısı ABD’nin Irak’da yaptıklarını görmüş bir asker idi, ölüm anı dahil olmak üzere yaptığına ilişkin hiç pişmanlık dile getirmedi. Yargı+Basın/yayın sistemi herifin düşüncelerini topluma açıklayamaması için elinden geleni yaptı.

Irak’ın 1950 öncesi bir parçası olan Kuveyt’in İngilizler marifeti ile ayırılıp yapay bir devlet olarak oluşturulmasını bu oldu bittinin Irak’ın tüm gelmiş geçmiş yönetimlerince “tanınmadığını”  bu olgunun “protesto” edildiğini Dünya ne kadar duyabildi.. Cevap kocaman bir hiç. Dünyanın önüne konan çok netti: “Hitler” görüntünde (nedense) manyak bir faşist lider, Saddam.

Filistin olgusu da ayrı bir ilginçlik değil midir? Aynı coğrafyayı paylaştığımızdan toplum olarak epey bilgi sahibi olduğumuz bu konuda Dünya insanı ne biliyor/ne bilmiyor acaba? Çok geniş halk kitlelerine erişimi olan basın-yayın’ın ne kadarı ABD (ve onun içindeki etken Yahudi lobisinden) etkilenmiyor?

İnsanların yaşadıkları toprakları gerek zor gerekse para gücü ile ele geçirip orada bir devlet kurup sonra da o insanları sürmek/katletmek salt Amerikanın birkaç yüzyıl önce kızılderililere yaptığı bir eylem değil. Çok değil 50 yıl yıl kadar önce Filistinde yaşanan gerçek. Ancak ne Dünya ne de onun özelindeki Amerikalı Kızılderililere ağladığının onda biri kadar bile Filistinli’ye ağlamıyor.

Bütün bunlar dikkatle ayarlanan büyük ve dağıtık bir mekanizmanın etkinlikleri ile olabiliyor. Çatlak sesler çıkmıyor mu çıkıyor! Onlara kontrollu bir söz hakkı vermek de oyunun bir gereği. Ancak bağıranlar hep “marjinal” hep “düzen düşmanı” hep “komünist” hep şu hep bu.. Yani söz hakkı verilecek ama “söze kıymet verilmemesi için gerekli ortam da sağlanacak”, ABD’nin yöntemi bu.

Amerika, amiyane deyimi ile: daha “delikanlı” ve “efendi” olmadığı sürece bu terör belasından kurtulamayacaktır. Her sistemin zayıf noktası vardır. ABD sisteminin yumuşak karnı ise savunduğunu savladığı değerler ile gerçek yaptıkları arasındaki farktır.

Göktürk Üçoluk  '2001