AB Uyum Yasaları TBMM Görüşmeleri

Mesut YILMAZ'ın konuşması

01 Ağustos 2002

 
 

Efendim, söz sırası, Anavatan Partisinde.
       Rize Milletvekili Sayın Mesut Yılmaz, buyursunlar efendim. (ANAP sıralarından ayakta
 alkışlar)
       Sayın Genel Başkan, 20 dakika süreniz efendim.
       DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI A. MESUT YILMAZ (Rize) – Sayın Başkan, değerli
 milletvekilleri; hepinizi saygı ve sevgilerimle selamlıyorum.
       Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak tarihî bir oturum yapıyoruz. Bu oturumda ve bunu
 izleyen oturumlarda devletimiz ve milletimiz için hayatî kararlar almak durumundayız.
 Alacağımız bu kararlar, ülkemizin siyasî, ekonomik ve sosyal geleceğini şekillendirecek.
       Bize göre, bugün için devletimizin önündeki en önemli konu, Avrupa Birliğine tam üyelik
 için müzakere sürecini başlatmaktır. Asıl hedefimiz ise, bu müzakere sürecinin sonunda, Avrupa
 Birliğine tam üye olmaktır; ama, hepimiz biliyoruz ki, bu, öyle kolayca gerçekleşebilecek bir
 hedef değildir. Bunun için ulaşmamız gereken demokratik standartlar vardır. Düşünce, ifade,
 inanç ve kültürel hürriyetlerden temel insan haklarına kadar her alanda özgürlükleri
 genişletmemiz gerekiyor.
       Bunun için ulaşmamız gereken ekonomik standartlar vardır. Enflasyonu, faizleri ve kur
 dalgalanma marjını tek haneli rakamlara indirmemiz gerekiyor.
       Bunun için ulaşmamız gereken sosyal standartlar vardır. Sosyal güvenlik zincirini
 genişletmemiz, işsizlik sigortasını yerleştirmemiz, çocuklarımızı ve kadınlarımızı güvence
 altına almamız gerekiyor. Aslında, bu standartlara ulaşmak, insanımızın, hayatın her alanında,
 çok uzun bir zamandan beri özlemini çektiğimiz düzeye getirilmesi demektir.
       Değerli milletvekilleri, bugün, Avrupa Birliğinin 15 üyesi vardır; 10 tane de bu yılın
 sonunda, aralık ayında, üyeliğe kabul edilmeyi bekleyen ülke bulunmaktadır. Tabiî, bu rakama,
 şu anda tam üyelik müzakereleri devam eden Bulgaristan’ı ve Romanya’yı da ilave etmemiz lazım.
 Ayrıca, Avrupa Birliğine üye olmak isteyen, ancak, coğrafi durumları sebebiyle veya başka
 birtakım engeller yüzünden buna imkân bulamayan pek çok  sayıda ülkeyi saymamız gerek.
       Şimdi, değerli arkadaşlarım, sorulması gereken soru şudur: Acaba, bu kadar ülke, Avrupa
 Birliğine girmeyi, neden ısrarla istemektedir? Avrupa Birliği, eğer, toprak bütünlüğünden
 ekonomik sömürüye kadar her alanda devletleri kökünden sarsacak bir olaysa, bunca ülke, niçin,
 ısrarla, bu statüyü elde etmek için çalışmaktadırlar? Acaba, bunca ülke, Avrupa Birliği üyeliği
 için, neden, onca fedakârlığa, bu kadar sıkıntıya katlanmaktadırlar? Unutmayalım, daha düne
 kadar Doğu Bloku içinde yer alan ülkeler, yani, komünist rejimle yönetilen ülkeler, sadece
 Avrupa Birliği üyeliğini elde edebilmek için, on yıl gibi çok kısa bir zamanda, kendilerini,
 baştan aşağı, kökten değiştirmeyi göze aldılar. Bulgaristan ve Romanya gibi, Türk azınlığın
 yaşadığı ülkeler, topraklarının bölüneceğini düşünerek mi acaba orada yaşayan soydaşlarımıza,
 eskisine göre çok daha geniş özgürlükleri verdiler? İngiltere gibi, Fransa gibi, İtalya gibi,
 İspanya gibi, etnik ve inanç temelli sorunlarla boğuşan ülkeler, acaba, niçin, o kadar riski
 göze alarak Avrupa Birliğinin kriterlerini hayata geçirdiler?
       Bir başka örnek: Avrupa’nın bugünkü ekonomik ve sosyal refah ortalamasının ve hatta,
 Avrupa Birliğinin ortalama bireysel özgürlüklerinin çok daha üstünde bir düzeye sahip olan
 İskandinav ülkeleri, bu söylediğim alanlarda hiçbir beklentileri olmadığı halde, neden Avrupa
 Birliği üyeliğine yöneldiler?
       Değerli arkadaşlarım, bu soruların cevaplarını doğru bir şekilde bulduğumuzda, Avrupa
 Birliği üyeliğiyle ilgili olarak ortaya atılan iddiaların yanlış ve temelsiz olduğunu görürüz.
 Acaba, Avrupa Birliği üyeliği bu kadar ülke için hiçbir olumsuzluk içermiyor da, sadece Türkiye
 için mi tehlike teşkil ediyor; böyle bir şey mümkün olabilir mi? Eğer, olaya, akıl, insaf ve
 vicdan ölçüleri içinde bakılırsa, bunun böyle olmadığını herkes teslim edecektir.
       Avrupa Birliği üyeliğini sihirli bir değnek gibi değil; ama, lanetli bir asa gibi de
 değil, her alanda ihtiyacımız olan atılımları gerçekleştirmemize yardımcı olacak bir itici
 motor gibi görmeliyiz. Bu yaklaşımı ülkemizde hâkim kıldığımız gün, Avrupa Birliği üzerine uzun
 zamandan beri devam eden tartışmalar sağlıklı bir zemine oturacaktır.
       Değerli milletvekilleri, gerçekleri görmezden gelerek veya gözlerimizi kapayıp gerçekleri
 yok sayarak onlardan kurtulamayız. Ülkemizde yaşayan her kesimin kendine göre ciddî sıkıntıları
 var. Türkiye’nin hangi bölgesine giderseniz gidin, hangi kesimle bir araya gelirseniz gelin,
 insanımızın, kelimenin tam anlamıyla dert küpü haline geldiğini göreceksiniz. Biraz deştiğiniz
 zaman, bütün bu sıkıntıların, aslında, bütün vatandaşlarımızın ortak sıkıntılarının birkaç
 grupta toplanacak ortak konular olduğunu görürsünüz. İnsanlarımız, elbette ki ekonomik
 sıkıntılarından mustariptirler. Bunun içinde işsizlik vardır, bunun içinde yoksulluk vardır,
 bunun içinde sefalet vardır, bunun içinde gelir dağılımında adaletsizlik vardır; ama, bunun
 yanında, aynı zamanda, atalet vardır; bunun içinde zengin kaynakların fakir bekçisi olmak
 vardır.
       İnsanımız, aynı zamanda sosyal sıkıntılarından da muzdariptir. Bunun içinde de geniş
 kesimlerin hiçbir sosyal güvencesinin olmaması vardır. Bunun içinde maaş, hastane ve hatta
 ekmek kuyrukları vardır. Bunun içinde okutamadığımız,eğitim veremediğimiz milyonlarca gencimiz
 vardır.
       İnsanımız, bireysel ve kültürel haklarını kullanırken karşılaştıkları sınırlamalardan da
 muzdariptir. Bunun içinde de temel insan haklarına ilişkin ihlâller vardır. Bunun içinde
 düşünce ve ifade özgürlüğüne yönelik kısıtlamalar vardır. Bunun içinde anasından öğrendiği
 dilin hor görülmesi vardır.
       Yani, hangi alana ve hangi kesime elinizi atarsanız atın, uzun yıllar çözülemediği için
 kangren haline gelmiş, bıkkınlık verecek boyuta ulaşmış sorunlar vardır.
       Değerli milletvekilleri, hiçbir devletin kendi vatandaşını böylesine yoksul, mutsuz ve
 umutsuz kılmaya hakkı yoktur. (ANAP sıralarından alkışlar) Hele hele, yaratılanı Yaradan’dan
 ötürü seven; insanı, eşrefî mahlûkattan sayan, hâkim değil hadim devlet geleneğine sahip Türk
 Milletinin buna hiçbir zaman layık olmadığını, buna hiç müstahak olmadığına inanıyorum. (ANAP
 sıralarından alkışlar)
       Avrupa Birliği üyeliği konusundaki gelişmelerin, ülkemizde bu kadar heyecan
 uyandırmasının, toplumda bu kadar güçlü destek bulmasının en önemli sebebi, bu saydığım
 sıkıntılardır. Türk insanı, bütün aleyhte propagandalara rağmen, yapılan korkutmalara rağmen,
 “bölünürüz, savruluruz” korkutmalarına rağmen, engin sağduyusu ve sezgisiyle, Avrupa Birliği
 kriterleri diye ortaya konulan çerçevenin, aslında, kendi sıkıntılarına çözüm olabilecek
 formülleri içerdiğini görmüştür. Onun için, Türk insanını, Avrupa Birliği yolundan çevirmeye
 yönelik gizli ve açık çabaların hiçbir sonuç vermesi mümkün değildir. Türk insanını, Avrupa
 Birliği yolundan döndürmenin tek yolu, ona, bu sıkıntılarına, çok daha köklü ve süratli
 çözümler getirecek başka alternatifleri ortaya koymaktır, maalesef, ne halihazırda ne de yakın
 ve orta gelecekte böyle bir alternatif gözükmemektedir. Dolayısıyla, Türk milletinin
 temsilcileri olarak Yüce Meclisin çatısı altında yer alan bizlere düşen görev, insanımızın
 sağduyusu ve sezgisiyle yöneldiği bu hedefi gerçekleştirmektir. (ANAP sıralarından alkışlar)
 Esasen, Avrupa Birliği üyeliği, bu çerçevede bir siyasî proje haline gelmiştir. Bu projeye ne
 kadar çok destek verir, ne kadar büyük katkı sağlarsak, milletimiz ve tarih önünde o kadar
 sorumluluğumuzu yerine getirmiş olacağımıza inanıyorum.
       Değerli milletvekilleri, Avrupa Birliğine üyelik süreci, Türkiye’nin, 200 yıllık,
 devletimizi tahkim etme ve milletimizi güçlü kılma çabalarının ulaştığı nihai noktadır.
 Türkiye, esasen, coğrafya ve siyasî yapı olarak zaten içerisinde yer aldığı Batı’yı, bir
 medeniyet olarak kendisi tercih etmiştir. Biz, harici baskılarla hareket etmeden, dışarıdan
 yapılan baskılarla hareket etmeden yeni bir medeniyet dünyasına kendi isteğiyle dahil olan
 dünyadaki ender uluslardan birisiyiz. 1683’de Viyana bozgunuyla başlayan çöküş sürecini
 durdurmak için, bir medeniyeti bırakıp bir başka medeniyeti benimsedik. Devletimizi ve
 toplumumuzu, bu uğurda tepeden tırnağa değiştirmeye koyulduk. Vakai Hayriyeden tanzimata,
 meşrutiyetten cumhuriyete kadar atılan bütün adımlarla tek bir hedefe yöneldik; o da, Batı
 medeniyeti içerisinde yer alarak devletimizi yaşatmak, onu yok olmaktan kurtarmak. Türkiye’nin
 200 yıllık tercihinin doğruluğu, bu tercihi yapmayan veya bu tercihi yapamayan çevremizdeki
 başka ülkelere bakıldığı zaman kolayca anlaşılacaktır. Başta Büyük Atatürk olmak üzere, bu
 yolda canla başla çalışan tüm devlet adamlarımıza ve tüm nesillere şükran borçluyuz.
       Değerli milletvekilleri, bugün geldiğimiz aşamada, Avrupa Birliği üyeliği, Türkiye için,
 zaten ait olunan bir dünyaya dahil ve mensup olmak meselesidir. Türkiye, Doğu - Batı ikilemini
 aslında çoktan aşmıştır; şairin dediği gibi “Doğu Doğu’dur, Batı da Batı’dır” ve Türkiye,
 kesinlikle ve mutlak suretle Batı’dadır. Şimdi, geriye dönüp, 200 yıldan beri hiçbir şey
 olmamış, sanki bütün tarih boşuna kat edilmiş gibi Avrupa Birliğine karşı çıkılmasını
 anlayabilmek mümkün değildir. Hangi gerekçeyle olursa olsun bu yoldan dönüş, bu yoldan sapış
 anlamına gelecek çabaları hoş karşılamak da mümkün değildir. Hem Avrupa Birliğine üyeliği
 istiyor gözüküp hem de bu yolu çıkmaza sokmak için elinden geleni yapmayı kabul etmek de mümkün
 değildir.
       Değerli milletvekilleri, Türk tarihin en büyük dönüşüm projesi olan cumhuriyet, Avrupa’yla
 entegrasyonu amaçlayan büyük bir projedir. Cumhuriyetimizin özü, siyasî birlik ve ekonomik
 gelişme temelinde çağdaş bir millî devlet olmaktır. Cumhuriyetimiz, 1946’dan sonra, demokratik
 bir hüviyet kazanarak bu alanda büyük başarılara ulaşmıştır. Bununla birlikte, siyasî birliğin
 tesisinde tam anlamıyla hedefe ulaştığımız söylenemez. Bunun esas nedeni nedir: Bunun esas
 nedeni, vatandaşlık kurumunun, Türkiye’de, henüz yerleşip geliştirilememiş olmasıdır. Eğer
 bunun aksi doğru olsaydı, bugün, hâlâ, etnik veya mezhep temelli ayrışma veya -bu kürsüden,
 biraz önce söylendiği gibi- bölünme endişesini veya tehlikesini yaşamazdık. Eğer aksi doğru
 olsaydı, küçük bir eşkiya grubunun başlattığı bir hareket, koca bir devleti, onbeş yıl boyunca
 ve hâlâ  uğraştıramazdı. Eğer bunun aksi doğru olsaydı, 14-15 yaşındaki dinî eğitim alan kız
 çocuklarımızın başörtüsünü, laikliğe yönelik büyük bir tehdit olarak algılayıp paniğe
 kapılmazdık. (ANAP, AK Parti ve SP sıralarından alkışlar)
       ASLAN POLAT (Erzurum) – Sayın Başkan, bunlara inanıyor musun?!
       DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI A. MESUT YILMAZ (Devamla) – Hiçbirimiz, bu kaygılara
 sebep olan olguları, bu kaygıları yaratan şeyleri, sadece dış kaynaklara, dış mihraklara
 bağlamak basitliğine kaçmamalıyız. Elbette ki, bir yönüyle, dışarıdan tasallut edenlerin
 varlığı bir gerçektir; ama, bu tasallut her zaman olacaktır; ancak, diğer yönüyle, bu
 sorunların kökeni içeridedir ve asıl çözmemiz gereken sorun da buradadır. Bu sorunlar, Atatürk
 ve İnönü döneminde de vardı, bugün de vardır ve bu sorunların kaynağı, toplumsal yapımızda ve
 yönetim anlayışımızdadır.
       Cumhuriyetin “siyasî birlik” idealinin başarıya ulaşması, Türkiye’nin Avrupa ile
 entegrasyonunda nihaî safhayı tamamlamasıyla mümkündür. Endişemiz odur ki -bu endişeyi duyan
 arkadaşlarım için söylüyorum- Avrupa Birliğinin dışında kalan bir Türkiye, millî çıkarlarını,
 çok daha zor koruyacaktır, hatta, mevcut bütünlüğünü dahi muhafaza etmekte zorlanacaktır;
 çünkü, Türkiye, Avrupa Birliğinin dışında kaldığı takdirde, Ortadoğu’nun karanlık meçhulüne
 savrulmuş olacaktır. Avrupa Birliği kriterlerine sahip olmak, Türkiye’yi, bırakınız bölmeyi,
 tesis etmekte zorlandığı millî birlik yönünde önemli ve güvenilir bir zemine kavuşturacaktır.
       Değerli milletvekilleri, bugün, bütün siyasî partiler, Avrupa Birliği uyum çalışmalarıyla
 ilgili kendisinin haklı olduğunu ispatlamak peşindedir. Şunu baştan kabul etmeliyiz ki, her
 partinin kendine göre haklı olduğu noktalar muhakkak vardır. Her siyasî partinin olayları ve
 gelişmeleri kendi açısından değerlendirmesi kadar da tabiî bir şey olamaz. Yine her bir siyasî
 parti, kendi görüşünün doğruluğunu ispatlamak için, bu alandaki gelişmeleri kendi ölçüleri
 doğrultusunda yorumlama hakkına da sahiptir. Bütün bu söylediklerime hak vermemek, bunları
 yadırgamak mümkün değil; ama değerli arkadaşlarım, bütün bunların sonucunda, bu pakette yer
 alan düzenlemelere hayır demek veya çekimser kalmak, kayıtsız kalmak bu endişeleri duyan
 partilerimizin o endişelerini gidermeye yardımcı olmayacaktır, o partilere, o siyasî partilere
 oy vermiş insanlarının haklarını korumaya da yardımcı olmayacaktır. Bana göre, bütün
 partilerimizin ortak çıkarı, Meclisteki ve Meclis dışındaki bütün siyasî partilerimize oy veren
 vatandaşlarımızın ortak çıkarı bu paketin yasalaşmasındadır. Bu paketin yasalaşmasının neden
 bütün partilerimizin ve neden bütün bu partilerimize oy vermiş olan vatandaşlarımızın çıkarına
 olduğu da apaçık ortadadır. Çünkü bu paketin yasalaşması Avrupa Birliğiyle müzakere sürecini
 başlatacak ve üyelik yolundaki en önemli engelin ortadan kalkmasını sağlayacaktır. Bu nedenle,
 Yüce Meclisteki, Avrupa Birliği uyum çalışmalarını kimin daha inatçı olduğunu gösteren bir
 savaşa çevirmek doğru değildir.
       Değerli milletvekilleri, bugün Ankara’nın göbeğindeki Kızılay’da, herhangi bir kitapçıya
 gidin Türkiye üzerine yazılmış çok sayıda yeni kitap göreceksiniz; bu kitapların yazarları ya
 Türkiye’ye dıştan bakan Türk dostu yazarlardır ya Türk diplomatlarıdır ya da Türk bilim
 adamlarıdır. Bu kitapların hemen hepsinde, ülkemizin demokrasi ve insan hakları konusundaki
 eksikliklerin uzun uzun işlendiğini göreceksiniz, onlara atıflar yapıldığını göreceksiniz. Bu
 eksikliklerin Batı dünyasında nasıl karşılandığına ilişkin değerlendirmeler, hepimizi sarsacak
 niteliktedir. Bu kitaplara göz gezdiren herkes, Türk Devletinin, Batı dünyasına ait bütün
 platformlarda, bugüne kadar neden sıkıntı çektiği konusunda bir fikir sahibi olacaktır.
       Değerli milletvekilleri, bunlar, bizim gerçeklerimizdir, bu eksiklikler bizim
 eksikliklerimizdir. Bunlardan utanmak, bunları gizlemek doğru değildir.
       (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
       DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI A. MESUT YILMAZ (Devamla) -  2 dakika süre rica
 ediyorum...
       BAŞKAN – İstirham ediyorum efendim, buyurun.
       DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI A. MESUT YILMAZ (Devamla) -  Eğer, ortada bir problem
 olduğunu kabul etmezsek, sorunlarımızı çözemeyiz. Problemleri gizlemek ve inkâr etmek, belki,
 kısa dönemde işimize gelebilir; ama, ortada bir problem yokmuş gibi, ilânihaye yolumuza devam
 edemeyiz. Bu konuda atılan adımları engelleyerek de hiçbir yere varamayız. Sıkıntı verse bile,
 bu konudaki bütün eksikliklerimizi bu kürsüde açık açık konuşmak, tartışmak zorundayız.
 İnanıyorum ki, çıkarlarımız bazen çatışsa bile, her zaman bir uzlaşma yolunu bulabiliriz.
 Unutmayalım ki, bu ülke hepimizin ülkesi, bu ülkede yaşayan insanlar hepimizin insanları. Bize
 düşen, bütün bu eksikliklerimizi gidererek, insanımızı daha huzurlu ve mutlu yaşatmaktır.
       Değerli milletvekilleri, Türkiye’nin Avrupa Birliğiyle üyelik perspektifine dayalı
 ilişkileri, 1959 yılına dayanmaktadır. Bu yoldaki ilk girişimi yapan, merhum Adnan Menderes’in
 hükümeti olmuştur; ama, bu konudaki anlaşmayı, Ankara Anlaşmasını ilk imzalayan, merhum İsmet
 İnönü’nün hükümetidir. 9 uncu Cumhurbaşkanımız Sayın Süleyman Demirel, 1960’ların ikinci
 yarısında, Avrupa Birliğiyle ilişkilerin ilerlemesinde önemli katkıda bulunmuştur. Büyük
 dönüşüm yaşatarak, Türkiye’yi dünyayla bütünleşme yolunda harekete geçiren 8 inci
 Cumhurbaşkanımız merhum Turgut Özal’ın, benim de içinde yer aldığım hükümeti, zorlu bir ara
 dönemin sıkıntılarını aşarak, Avrupa Birliğine tam üyelik müracaatında bulunmuş ve Türkiye’nin
 üyelik perspektifini kesinleştirmiştir. Doğru Yol Partisinin Genel Başkanı Sayın Tansu
 Çiller’in hükümeti, gümrük birliği sürecini başlatarak, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerini
 daha ileri bir safhaya getirmiştir. (DYP sıralarından alkışlar) Nihayet, Sayın Ecevit’in
 Başbakanlığını yaptığı, bizim de içinde bulunduğumuz bu hükümet, 57 nci hükümet, ülkemizi
 Avrupa Birliği genişleme sürecine dahil edip, uyum çalışmaları için gerekli Ulusal Programı
 hazırlayarak önemli bir katkıda bulunmuştur.
       Bunu, şunun için söylüyorum: Avrupa Birliği üyeliği hedefi, rahmetli Menderes’in, rahmetli
 İnönü’nün, rahmetli Özal’ın, Sayın Demirel’in, Sayın Çiller’in ve Sayın Ecevit’in projesidir;
 hepsinin ortak projesidir. (ANAP, DYP ve DSP sıralarından alkışlar)
       Bu proje, elbette ki, bir siyasî partinin tekelinde değildir; bu proje, millete mal
 olmuştur. Çatısı altında bulunmaktan şeref duyduğumuz bu Yüce Meclis, Türkiye'nin, demokrasinin
 evrensel standartlarına layık bir ülke olduğunu bütün dünyaya göstermek durumundadır.
 Türkiye'nin son kırk yılda defalarca teşebbüs ettiği; ama, ya toplumsal kamplaşmalar nedeniyle
 ya da demokratik mekanizmaların devredışı kalması nedeniyle gerçekleştiremediği dönüşüm, bu
 defa tamamlanma aşamasına gelmiştir.
       Bugün karşımızda, ne kardeşi kardeşe düşman eden sosyal, siyasal sorunlar vardır ne de
 demokratik mekanizmaların işlemesine engel olan herhangi bir gelişme söz konusudur.
 Türkiye'nin, bu tarihî dönüşümü gerçekleştirmesi için, bugün bütün şartlar mevcuttur. İş,
 sadece siz sayın milletvekillerinin irade beyanına kalmıştır. Kamuoyu önünde yapılan
 deklerasyonlara, millete verilen sözlere binaen, bu Meclisin söz konusu dönüşümü
 gerçekleştirecek iradeyi ortaya koyacağına inanıyorum.
       Şayet, Avrupa Birliği uyum yasaları kabul edilirse, bugün burada bulunan her bir
 milletvekili arkadaşım, ülkemizin, bu yüzyılının tarihinin yazımına iştirak etmiş, ortak olmuş
 olacaktır. Ülkesine ve milletine hizmeti her şeyin önünde gören bir milletvekili için bundan
 daha büyük bir şeref düşünemiyorum. Bu projeye taraftar olanlarla karşı olanların kimlerin
 karşısında kimlerin yanında oldukları, tarihte kimlerle birlikte anılacakları da şimdiden
 bellidir. Tarih tablosunda, millete ve devlete hizmet edenler bir tarafta, millet ve devleti
 yolundan çıkararak, ona zarar verenler diğer tarafta yer alacaktır ve iyiler, iyilikleriyle
 kötüler de kötülükleriyle anılacaktır. (ANAP sıralarından alkışlar)
       Değerli milletvekilleri, hepimizin kabul etmesi gereken bir gerçek var. Bu Parlamento,
 bizim Parlamentomuz, 21 inci Dönem Parlamentosu, hem yakın tarihin en çalışkan Parlamentosudur;
 ama, hem de en çok yıpranmış olan parlamentosudur.
       Siyaset kurumunun ve siyasetçinin yıpranmışlığı, siyasî yelpazedeki dağınıklıkla orantılı
 olarak artmıştır; çünkü, siyasî dağınıklık siyasî irade de zafiyete yol açmıştır. Siyasî irade
 zaafı, teknik olarak ne kadar büyük performansı ortaya koyarsanız koyun, toplumu ortak hedefler
 etrafında toplama ve motive etme yönünde siyasetin gücünü azaltmaktadır.
       BAŞKAN – Efendim, toparlar mısınız. 6 dakika oldu.
       DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI A. MESUT YILMAZ (Devamla) – Hemen toparlıyorum.
       Siyaset kurumunun böylesine kötü bir  duruma düşmesinde, belki, siyasetçilerin eksikleri
 vardır, yanlışları vardır; ama, siyaset dışı unsurların da bu süreci körükledikleri açıktır.
 Avrupa Birliği üyeliği, siyaset kurumunu ve siyasetçiyi içerisine düştüğü bu açmazdan kurtarmak
 için de önemli bir fırsattır.
       Toplum, kendiliğinden ortak bir hedef etrafında konsensüs sağlamıştır. Sivil toplum
 kuruluşları, ülkemizin bu hedefe ulaşması konusunda yapılan her çalışmaya destek vermektedir.
 Siyaset kurumuna ve siyasetçiye düşen, kısa sürede genişleyen ve olgunlaşan bu zemini doğru
 değerlendirmek, ele geçen fırsatı heba etmemektir.
       Anadolumuzda bir söz var; suyunu, tuzunu hesap edersen çorbayı içemezsin derler. Avrupa
 Birliği konusunda atılacak her adımı, olabilecek en olumsuz, en kötü sonuçlarıyla düşünürseniz,
 kilitlenir kalırsınız. Hiçbir komplekse kapılmadan itiraf etmeliyiz ki, milletimiz, Avrupa
 Birliği üyeliği konusunda, siyaset kurumundan da, siyasetçilerden de çok daha ileri bir
 noktadadır. (ANAP sıralarından alkışlar)
       Eğer, biz, bugün, burada, hâlâ bu paketteki konuları tartışıyorsak, bu söylediğimin bundan
 açık ispatı olamaz. 21 inci Dönem milletvekilleri olarak, verdiğimiz mücadelelerin, yaptığımız
 işlerin, gösterdiğimiz çabaların, millet önünde ve tarih önünde eğer hak ettiği değeri
 bulmasını istiyorsak, Avrupa Birliği üyeliğine giden yolu hemen ve ardına kadar açmalıyız.
 Milletimiz bizden bunu bekliyor. Bugün, bütün gözler Yüce Meclisin üzerindedir. Ben inanıyorum
 ki, Yüce Meclisimiz, bu sınavdan yüzünün akıyla çıkacaktır.
       Bu inançla, hepinize en derin saygılarımı, şükranlarımı sunuyorum. (ANAP sıralarından
 ayakta alkışlar, DSP ve AK Parti sıralarından alkışlar)
       BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.