Gecen ay buyukbabam vefat etti. 89 yasindaydi. Kendi isini kendi gorebiliyordu. Ciddi bir saglik problemi yoktu. Olum nedenini bilmiyorum; basina gunes gecmis diyorlar. Carsamba gunu biraz rahatsizlanmis, kusmus. Persembe gunu iyilesmis. Kizlarina ogutler vermis, vasiyet etmis. (Ev hepinizin, birbirinizi sevin, sayin) Bahceye inmis, dut agacinin dibince oturmus saatlerce. Cuma sabaha karsi tuvalete kalkmis. Belim agriyor demis. Sonra komaya girmis. Doktor gelmis, Kayseri'ye hastaneye goturelim demis. Teyzem elinizden birsey gelmeyecekse goturmeyelim demis. Buyukbabam iki saat sonra olmus. Agri sizi cekmeden, yataginda, kizlarinin yaninda olmus. Huzur icinde.
Adi: Yahya. Soyadi: Guvenc. 1911 dogumlu. Savasta yer almayacak kadar kucuk, cumhuriyeti, devrimleri hatirlayacak kadar buyuk. Hacibektas'in koklu ailelerinden birinden dunyaya gelmis. Sekiz yasinda babasini, bir yil sonra da annesini kaybetmis. Buyukbabami halasi, onun deyisiyle oteanasi buyutmus. Ankara'da polis kolejini, sonra Istanbul'da polis enstitusunu bitirmis. Sagina soluna bakmamis, tum derslerini 10 getirmis, okulu bitirip memleketine donmus. Anneannemle evlenmis. Ankara, Kutahya, Antep, Nizip.. Hacibektas'a nadiren yolu duserek polislik yapmis. Alti kizi, iki oglu olmus. Ogullar olmus, kizlar yasamis. Halk partisi doneminde rahat etmis, demokrat parti doneminde sorusturmalar gecirmis, bir iki surulmus, emekliligi gelince de Hacibektas'a yerlesmis: Iki katli buyukce bir ev, onunde bahce, asagida tek katli ambar, kiler, mutfak, tuvalet, bahcede guller, gullerin arkasinda asma, asmalarin onunde havuz, havuzun yaninda asirlik dut agaci. Ote yanda kumes, birkac tavuk, yillarca devamli dikilen, gubrelenen, sulanan, tam meyve vermeye basladigi sirada kesilip yenileri dikilen meyve agaclari.
Kizlar sirayla evlenmis. Buyuk kizlar, ailenin benimseyip onayladigi uzak akrabalara, kucukler kavgalar, gurultuler esliginde sevdiklerine varmislar. Okuyan okuyabildigi kadar okumus; biri Zonguldak Eregli'ye gitmis, digerleri Ankara'ya yerlesmis. Buyukbabam da anneannemle birlikte Hacibektas'i mesken tutmus. Miras davalari, belediyeyle kavgalar, her sabah okunan Cumhuriyet, politika, bahce, tarlalar, nadiren de uzak koylere dedelik ziyaretleri. Sonra anneannemin olumu, evin alt katinin bahceden ayrilip kiraya verilmesi, ve buyukbabamin yirmibes yillik yasli ve bekar hayati.
Buyukbabami ben boyle bildim. Yaz ve subat tatillerinde gidilecek bir koy. Her yaz degisik bir tadilat, mutfagin, tuvaletin, catinin, balkonun, cardagin defalarca onarilmasi, yikilmasi, degisik sekil ve ebatlarda yeniden yeniden yapilmasi. Kerpic bir bina olarak insa edilmis, sonra eklenen odalar, katlar, balkonlarla; tugla, beton, kiremit, odun ve kerpicin tam da bize ozgu bir karisimiyla kaynasmis bir ev. Kislari yanan bir odun sobasi. Sicacik salon ve buz gibi odalar. Gece, soguk ve karanlikta gidilecek kerpic tuvalet. Her duvarda anneannemin dev fotograflari. Yillarca buyukbabamin asip, kizlarin geri kaldirdigi Hazreti Ali, Zulfikar, Oniki Imam fotograflari. Asagi odada, dolaplarda, kapi arkalarinda, minder ve yatak altlarinda yuzlerce hirka, kazak, battaniye, yorgan, carsaf. Bayram zamanlari teyzeler, enisteler, cocuklar, akrabalar, tanidiklar, uc odalik evde yirmibes otuz kisi kalis. Teyzeler, kardesler ve kuzenlerle yer yataginda koyun koyuna uyuduklarim.
Yatakta degilse, oldugu gune kadar buyukbabami hic kravatsiz gormedim. Her sabah safakla beraber uyanir, yatagini duzeltir, tras olur, kravatini takardi. Sonra anneannemin ruhuna dua, sonra bahce, cimenleri, gulleri sulama, capalama. Herkes uyaninca kahvalti. Gozleri bozulduktan sonra kizlarina okutturdugu gazete. Tadilatta olan her aksilikte iscilerle kavga. Ya hava sicak cimleri aksam ustu sulayalim demislerdir, ya da baba sen karisma istersen, isciler biliyordur ne yapacaklarini demislerdir; hizini alamayip kizlarla kavga. Herkesin onunde el pence divan durusu. Carsiya cikip dolasmasi, kahveye soyle bir ugrayip bir cay icmesi. Yasitlariyla yarim saat muhabbet, sonra geri gelis; en buyuk gunahtir cunku aylaklik. Once oglen uykusu. Sonra bir iki saat kitap okunmasi. Aleviligin esaslari, Haci Bektas Veli'nin hikmetleri, hadisler, mucizeler. Sonra gunun kalan isleri. Yukari bahcenin sulanmasi. Nane, maydanoz, patates, fasulye, kavak, salatalik. Su kesintisine karsi havuzun doldurulmasi. Gubre alinmasi. Hasat zamani tarlalarin dolasilmasi. Koylulerle kavga edilmesi. Her aksam haber bulteninin izlenmesi. Asagida, cardakta tum aile yenilen yemekler. Belki arada bir iki kadeh sarap. Yaz kis esen ruzgar. Ayaz bozkir. Hirkalarla, usuyerek, birbirimize sokularak saatlerce oturdugumuz; yeni gelenler olmus, bu sefer nasil yatacagiz, nasil sigacagiz, konusmalar, turkuler. Buyukbabamin erkenden yatmasi. Iki bardak sut. Anneannemin ruhuna dua. Ve deliksiz bir uyku. Yarin yeni bir gundur cunku; ayni islerin yapilageldigi, takvimin yaz ve kis adli iki yapraktan olustugu koyde her gun yeni bir gundur.
Akraba ziyaretleri, mezarlik ziyaretleri, olaganustu hikayeler, elektriksiz zamanlardan kalma cin hikayeleri, baska yerlerde duymadigim deyimler, teyzemin komik siirleri, lakaplar, kufurler, anilar, dedikodular. Kokusuna, yogunluguna hicbir zaman alisamadigim, her gun icmem gereken yagli koyun sutu. Yesil sogan, yumurta, nane, maydanoz, dere otundan yesil salatalar. Tuzsuz koy peyniri. Artik kendimiz yapmadigimiz, komsulardan aldigimiz kagit ekmek. Zorla yatirildigim ogle uykulari. Otede, yolun kosesinde aciga dokulen copler. Kara sinekler. Hacibektas kokan odalar. Duvarlara gomme toprak dolaplar. Dolaplarda gizli gunlukler. Her cesit kitap. Eski fotograflar. Teyzemin yaptigi manzara resimleri. Degerli; degerli oldugu icin hic kullanilmayan cay takimlari. Cam esyalar. Uykudan kacip iclerine gizlenerek kitap okudugum gizemli pencere pervazlari. Karanlik, tozlu cati katinda bir koseye atilmis eski esyalar. Sandiklar, perdeler, kirik koltuklar, okul defterleri, caputlar. Bahcede cay ve meyve esliginde onumde satranc takimim, elimde kitap gecirdigim saatler. Keserle parcalayip elekten gecirdigimiz kirmizi toprak ve buyukbabamin son insaatindan kalma cimentolari calip yaptigimiz camur evler, tandirlar. Teyzemlerle oynadigim pisti, bezik, pis yedili partileri. Buyukbabamin ve enistelerin iddiali atmisalti partileri. Her yil seker bayramlarinda buyuklerle cocuklar arasindaki heyecanli oyun: Misafirler icin alinan sekerler bu sefer nereye gizlenecek, koltuk aralari, dolap koseleri, pencereye dayali resimlerin arkasi, cekmeceler, arayip bulabilecek miyiz? Bulursak hepsini birden yiyip ishal olmamiz. Gizli gizli tadina bakilan likorler. Ikinci gun istemeye istemeye yaptigim akraba ziyeretleri. Kim kimin nesi olur bir turlu ogrenememis, sivesiz konusan sehirli cocugun elini optugu salvarli kadinlar.
Yasim daha buyuk olsaydi, daha gercek bir hikaye anlatabilirdim belki. Teyzemlerin arkadasi akraba kizlarin sehirde okurken yasadigi aile baskilarindan soz edebilirdim. Kocaya kacis hikayelerinden. Kan, kemik ve akciger kanserlerinden. Kardeslerle paylasilamayan miraslardan. Herkesin herkesle uc dort ayri yerden akraba oldugu akraba sisteminden. Cem torenlerinden. Teror zamani korkarak tasinan 'Dogum Yeri: Hacibektas' kafa kagitlarindan. Solcu orgutlerden. Enistemin gece kar firtinasinda nasil yolunu kaybettiginden.
Hangi aile daha kokluymus, hangisi Veli'nin soyundan gelirmis, hangisi gelmezmis anlatabilirdim. Bulgur nasil kaynatilir, tarhanaya hangi malzeme ne miktar katilir, anlatabilirdim. Cok gitmeye gerek yok, Zafer abinin av partileri. Tum gun iki minik kus vurabilmeleri, koca kazanda suda haslayip istahla suyunu kasiklamalari. Veya Zeynep ablamin lise cagindaki komsu kizlarla fisir fisir konusmalari. Karsiliksiz asklar, karsilikli asklar, planlar, hayaller, ic cekmeler. Piknikler. Top oyunlari. Veya daha sosyal olsaydim, Ayse olsaydim, mahalle cetelerinden, semah ekibinden bahsederdim. Mehmet'in pazar yerinde dut surubu satma macerasi. Kazandigi paralarin hepsiyle kendine kofte ekmek alip zafiyet gecirmesi. Ben o sirada, bahcede kendi kendime satranc oynuyordum. Hayat, ben bir kosede kendi kendime oynarken akip giden seydir.
Buyukbabamla hic uzun uzun konustugumu hatirlamiyorum. Buyukbabam hep oradaydi. Merkezde. Yasi dunyayla yasit, dunya durdukca duracak bir tanri. Yumusak, sevecen, neyi nasil yaptigina karismayan ama kimi konuda dedigim dedik; ofkelendi mi karsisinda durmamak gereken bir tanri. Evreni Krishna dans ederek yaratmistir. Ay Cocuk hicbir sey yapmaz, ama hersey onun sayesinde var olur. Saga konusmadan ogretir. Buyukbabam piril piril trasli, ceket, kravat gulleri budar. Dunya durdukca, buyukbabam uzakta bir yerlerde gulleri budayacaktir.
Ben ne zaman buyudum, buyukbabam ne zaman yaslandi? Gencler Hacibektas'tan elini ayagini kesti? Enisteler yildizlara gittiler? Cocuklari, torunlari sehri mesken tutmus, el olmus akrabalar teker teker olduler? Teyzemler yazlik hevesine kapildi? Asagi mutfakta haftada bir, kazanda su kaynatip 'yunarken' yukari banyoya kalebodur dosettik, sofben taktirdik, her gun dus alir olduk? Bir zamanlar tum evi kaplayan hirkalar, dosekler, okunacak kitaplar nasil oldu da azaldi, bitti? Teyzem bebegine carsi sutu aldi?
Hacibektas... Bir taraftan genc neslin terkedip, yaslilarin olumuyle azalan nufusuyla, bir taraftan her yil daha cok ziyaretciye ev sahipligi yapan senlikleriyle, muzesi, mermer atolyeleri ve kasetcileriyle, azalan tarim ve artan turizm geliriyle, dergahi, Sivas'tan getirtilen aniti, yeni insa edilen carsisiyla, tum bu devingen goruntusunun altinda ayni idi elbet: sogugu, susuzlugu, ve kirac topragiyla, stadyumu, hastanesi, ve toprak evleriyle. Gurbet ne zaman memlekete donusur? Hacibektas ne zaman her firsatta elde torba torba aziklar, coluk cocuk donulecek yuva yerine, 'babam yalniz kalmasin', arabaya atlanip gidiliveren bir nobet yeri oldu?
Hacibektas... Enginligin, issizligin diger adi. Derler ki Hunkar Hacibektas-i Veli, Anadolu'ya Horasan'dan guvercin donuna burunup gelmistir. O zamanki adiyla Suluca Kara Hoyuk'u mesken tutmustur. Burada divanini yazmis, muritler yetistirmis, turlu kerametler gostermistir. Bir kolunda aslan, bir kolunda ceylanla resmedilen ceylan gozlu Veli'nin Konya, Kayseri gibi buyuk sehirlere degil de bozkirin ortasinda kucuk bir mezraya yerlesmesinde huzur icinde cile cekmek istemesi de rol oynamis olsa gerek. O gun bugundur, Hacibektas, huzur icinde cile cekme yeridir. Ortada basibos dolasan kopekleri, kazlari, tavuklari ve bebeleriyle. Ufka dek araliksiz uzanan yerden iki karis bugday tarlalari, kurumus dere kenarlarinda kalmis igdeleri, adam boyu dikenleriyle, icinde birer ikiser kisi kalmis eski, kerpicten konaklariyla.
........................................................................
Homeros yaniliyor. Zeus besbelli cok yasli, denileni artik zor isitir olmus, kendi halinde bir tanridir. Yasli da olsa, gurledi mi yildirimlar cakacak tanrinin karsisinda herkes ayagini denk alir. Apollon, Artemis ve Afrodit de saygida kusur etmezler Zeus'a, ama kikirdayarak, gonlunu hos tutarak, ne yapip edip isteklerini yaptirirlar sonunda. Omrumuz yeterse hepimiz bir gun kontrol edemedigimiz, anlayamadigimiz cigrindan cikmis bir dunyada yasamanin ne anlama geldigini ogrenecegiz. Buyukbabam bunu cogumuzun yasayacagindan daha uzun yillar yasadi. Ismet Pasa'nin oglu siyasetten cekilip yerine o hizipci Baykal gectiginde. CHP baraji asamadiginda. Ecevit -ki 73 senesinde Ismet Pasa'ya ihaneti unutulamaz- basbakan oldugunda. Belediye yeni imar planinda yolu bizim kumesten gecirdiginde. "Biz ki buranin en soylu ailesiyiz" Kizi once hamile kalip sonra evlendiginde. Obur kizi ikinci kere evlenip bosandiginda . Iscisi sozunu dinlemeyip tadilati kendi bildigi gibi yapmaya kalktiginda. Torunlarinin her biri ayri bir memlekete gittiginde. Kim nerede, ne is yapiyor, ne zaman gelecek hesabini karistirdiginda. Hem yasiti hem de on onbes yas kucugu herkesin oldugunu, sohbet edecek, eski gunleri anlatacak kimsesi kalmadigini algiladiginda.
Son yillarinda dunya biraz flu bir yer olmustu onun icin. Idrakimizi sinirlayan, maddeyi yutan bosluklar buyudukce buyumustu. Bir zamanlar gorev yaptigi, yasadigi, gezdigi ve artik kimsenin hatirlamadigi yerler yitip gitmis, yerlerine ayni isimde bambaska yerler gelmisti. Sonra giderek dunya ikiye ayrilir olmustu. Hacibektas ve Ankara'da kizlarinin evleri ile topolojisi kalmamis, bir ornek 'uzaklar' Arasira sisler aralanir, gulumseyip, Yahya amca diyerek elini open bir sima gorulur. Kimlerden oldugu, nerede ne is yaptigi coktan unutulmus yuz oturur, elini dizine koyar, 'masallah iyi gorunuyorsun amca' der, yemekte kimbilir hangi karisik tuhaf seylerden bahseder sonra yine sislerin arasina karisir gider.
Gelen kimi zaman da kendi torunlaridir. Akilda tutmak icin caba harcamadigi esleri, aileleri ve cocuklariyla. Cocuklari sevmek, oynamak ister; ama anlatilacak masallari 'o zamanlar Kutahya nasildi, Antep nasildi'dan ibaret kalmistir. Uzaktan seyreder torun cocuklarinin kosturmasini, sonra kendi hayallerine dalar gider. Kimi zaman gelen orta yasli bir erkektir, kizlarindan biriyle samimi gorunuyordur. En akil erdirilemeyecek sey de budur zaten. Nasil olur da o herifle kavga ederken Hadika otuz yildir ilk kez azicik kocasini savunur gibi olmustur? Gunay'la kocasi tatile gitmek yerine onunla Hacibektas'a gelmis, her tarafi piril piril temizlemis, yemek yapmislardir, ama nasil olur da koca aksam olunca o evde kalmaya kalkisir?
Enistelerin yok sayilmasi, bir kere ise yaradi. Buyukbabam bir kere bile Deniz'i gosterip, 'bu cocugun babasi yok mu, kim' diye sormadi. Enistenin kizdan yirmibes kucuk oldugunu ve zaten de bosandiklarini ogrenmedi. Hayat tecrubesi dedigimiz, biraz da cevabini begenmeyecegimiz sorulari sormamayi ogrenme sanatidir.
Kucukken bizi sakadan cimdiklerdi. Sonra da elini uzatirdi, elim acidi, op de gecsin diye. Elini operdik, gecerdi. Bir kizi nasirlarini keser, oburu gazete okur, oburu ilaclarini getirir, oburu ruyasini yorumlar -hayir olsun baba-, oburu kahvesini getirir, oburu falina bakar -baba, kalbine ay dogmus- hayatimiz onun cevresinde gecerdi. Her yemekten sonra kizlar mutfaga kacisir sigara icmeye. Girgir samata, sigaranin yanina oldu olacak bir kahve daha pisirilir. Buyukbabam iceride sikilir, gelin yanimda icin sigarayi diyemez. Mutfaga gidip baskin yapamaz. Kahve ister. Mutfak kacamagi biter, ona da kahve goturulur, hayat normale doner. Is, gecim derdi, trafik ve tum yabancilar silinir; kizlar ve baba; dunya yeniden kurulur.
Ozgul'u istemeye Izmir'e gitmistik. Nasil heyecanlanmisti. Nasil gunlerce onceden prova yapmisti. 'Allahin emri, peygamberin kavli, erenlerin himmetiyle' Sofrada konusma uzayinca nasil sikilmisti; sofra kalkmadan, sozun ortasinda pat diye isteyivermisti kizi!
Dugunumuzu Hacibektas'ta yapinca nasil mutlu olmustu. Aylarca onceden hazirliklara baslamisti. Yukari bahcede yaban otlarinin sokulmesi, duzlenmesi, belediyeden yemek takimlari alinmasi, su bardaklari bir ornek olacak, ciceklere daha iyi bakilmali, sofra ortuleri,yemekler, baklavalar, kalinacak yerler. Cimenler daha cok sulanmali, gubrelenmeli. Havuz doldurulmali. Evin onundeki beton yol catlamis, mermer dosenmeli!
Kitap okuyamaz olunca beni cagirdiydi yanina. Kiz torunlarini daha cok sever, hepimiz biliriz; en okuma umidi olan beni mi gormustu, o sirada yakinda ben mi vardim, tum kitaplarini bana veriverdiydi. Bir kismi Arapca yazili, diger kismi Osmanlica, kalin ciltli, dini kitaplar. -hayatimda en cok onurlandigim andir.- Iyi bak, hem de oku dedi. Elbette, buyukbaba dedim. Amerika'ya geliyorduk. Tum kitaplarimi koliliyordum. Onlari da koliledim. Depoda duruyorlar. Oyle Misir'daki buyuk dedesinden miras kalmis, onlar eski kitaplarda olurmus zaten; bana buyukbabamdan elli kadar kitap, bir de evlilik cuzdanimda bir imza kaldi.
Tanrilar da dunyalar da olumludur nihayetinde. Odin'den once Ymir hukum suruyordu. Ragnarok (kiyamet) gunu Odin kotulerle savasirken olecek, Balder'in hukum surdugu yeni bir dunya kurulacak. Ustunde bulundugumuz dunyanin, Hopiler dorduncu, Navaholar besinci dunya oldugunu ileri surer. Eski Yunanlara gore ise Zeus bize gelene kadar her biri bir oncekinden daha erdemsiz dort insan irki daha yaratmistir. Ben kendi hesabima bir sonraki kiyametin buyukbabamin unutulup, dunyada pembe gul kalmadigi gun kopacagina inaniyorum.
Ali Ferhat Tamur -Eylul 2000