Orhan Pamuk'un asagidaki yazisini Oteki Renkler isimli kitabindan aldim. Kitabi, yazarin tum okurlarina oneririm.
Sokaklarda dalgin dalgin gezinen bu adam bir bulusma oncesi biraz vakti olan biridir belki, belki de acelesi olmadigi icin otobusten bir durak once inmis biridir ya da hic bilmedigi bir mahallede soyle bir gezinen bir merakli... Sokaklarda gezinirken, tuhafiyecilerin, eczanelerin vitrinlerine, dolu kahvehanelere, duvarlara asilmis gazete ve dergilere bakarak yururken dalgin ama gene de merakli yolcu bir kapinin uzerindeki bir levhayi gelisiguzel okur: "Iceri girilmez." Yazi onu ilgilendirmez, kendisine seslenmedigini dusunur. Cunku uzerindeki yazi da olmasa hic ilgilenmeyecegi, dikkat etmeyecegi bir kapidir bu. Kendi halinde, kendi dunyasinda yuruyordur: Iceriye girmeye de hic niyeti yoktur. Gene de ama, yazi ona amacsiz gezintisinde bir sinir oldugunu hatirlatmistir. Ilk anda bu kapiyla ilgili hicbir tasarisi olmadigi icin kendisine seslenmese de, simdi, kendi tasarimlarinin sinirini da ukalaca hatirlatarak, kapi, sen gezginin hayal dunaysina mudahale eder. Belki unutulacak bir sey, ama niye yazmislar onu oraya? Ustelik bir kapisi olduguna gore girilebilecek bir yerdir burasi. Yazi, o zaman iceriye bazilarinin girebilecegini bazilarinin da giremeyecegini hatirlatir. "Iceri girilmez!" sozu de dogru degildir demek ki. Aslinda herhalde, bu mantikla, su anlama gelir: Her iceriye girmek isteyen giremez! Bazi ayricaliklilarin iceriye girebilecegi anlamina geldigi gibi, bu ayricaliklari olmayip da iceri girmek isteyenleri durdurur. Ayni anda da, iceri girmek gibi bir niyeti olmayan ile, girmek isteyip de giremeyeni bir kader ortakligina iter. Dalgin yuruyuscu bir adimlik zamanda icgudusel olarak yuruttugu bu mantiktan sonra, ister istemez kendini, iceri girmek isteyip de alinmayan kisilerle ayni bagi paylasmaya iten otekilerin kim oldugunu merak eder. Kim girebiliyordur bu kapidan iceri? Onlari bu kapidan iceriye sokan sey nedir? Bu ayricalikli kisileri oyle yapan nedir? Dalgin yolcu, bi an iceri girmenin, bir ayricalik bile olmadigini dusunebilir. Belki de iceride kendi sefaletinin gorulmesini istemeyen ozelliksiz kisiler vardir. Ama insanlarin cogunun kendi evlerini, iste tam bu amacla bir kapi, kapiyi da bir kilitle donattiklarini hatirlayinca artik dalginligindan cikmaya baslar. Ustelik, bu ayricalikli kisiler, birer kilit alip sorunu cozmek ve kapisi kilitli, cebi anahtarli ayaklarina yatmak yerine kapinin uzerine, "iceri girilmez" yazmislardir. Butun bunlari, dalgin yolcu soyle iki adim atarken dusunebiliyorsa, kapinin uzerine bu levhayi koyanlar da dusunmus olmalidir. Aralarinda, "iceri girilmez levhasi koyacagimiza birer anahtar alalim hepimiz!" diyenler cikmistir belki, ama levha koyalim diyenler agir basmistir. Neden? Sorunu anahtarla cozemeyecek kadar kalabalik olduklarindan. Oylese eger, "iceri girilmez" sozune uymayan, bu sozun kendisine olmadigini bilen buyuk bir kalabalik vardir demektir bu; anahtar dagitilamayacak bir kalabalik. En mantikli sonuc budur: Bir gun iceridekiler kendi aralarinda oturup iceri kimi alalim, kimi almayalim diye tartismislardir da. "Disaridan cok kalabalik geliyor iceriye", demislerdir. "Bazilarini almayalim iceri! Hangilerini almayacagiz?" Boylece bacak bacak ustune atip, kahvelerini yudumlayarak iceri kimi alip kimi almayacaklarini tartismaya baslamislardir. Icerideki bazilari da mutlaka huzursuz olmuslardir bu tartismadan. Belki onlar da bu tartismanin sonunda disari atilacaklardir. Kapinin onundeki yaya da bu tur gerilimli durumlara tanik oldugu icin kapinin uzerine "iceri girilmez" levhasi cakanlarin aralarinda nasil tartistiklarini hemen gozlerinin onune getirebilir. Tartisma, once, malini mulkunu, zevklerini ve ayricaliklarini korumak isteyenlerin telasiyla baslar, bu telas sikici bir sey oldugu icin hemen baska bir dille ifade edilir. "Malimiz, mulkumuz, zevklerimiz, ailskanliklarimiz nedir bizim?" diyeceklerine "kimiz biz?" derler. Bu cok yalin soru bir anda tuylerini urpertir. Kim olduklarini bilemiyormus gibi yapmanin ne kadar zevkli oldugunu hemen kesfetmislerdir. Aralarinda huzursuz olan, disaridaki kalabaliktan da uc bes kisinin girmesinde bir sakinca gormeyenler de vardir. Onlarin da destegiyle tartisma bir bilmeceye, bir "kimlik sorunu"na cevrilir. Bu en zevkli seydir. Hepsi kendilerini disaridakilerden ayiran degerli seyleri sayip dokmenin ustu ortulu ve ukalaca bir yolunu bulmanin zevkini hisseder. Bu o kadar cekici bir surectir ki, kapiya "iceri girilmez" levhasini neden daha once asmadiklarina sasarlar. Bir anda, disarisi, kendilerini tarif eden degerli seylere karsi bir saldirgan bir alana donusmustur. Kendileri, simdi, neyseler, disaridakiler de o degildir artik. Hatta denilebilir ki, kapinin disindaki baska dunya yuzunden kendileri olabilmislerdir. Kapinin onunden bir sey dusunmeden gecen pek cok salak bunun farkinda degildir. Bazilari, bu salaklara tesekkur borclu hisseder kendini. "Onlarin bir kismini iceri almak, kotu olmaz" diye dusunur; "hem boylelikle bizim nasil biz olabilecegimizi de gorup belki onlar da bizim gibi olarak bize guc verirler." Bazilari ise disaridaki salaklari iceridekilerin ayricalikli durumundan haberdar etmek icin levhanin vazgecilmez bir isaret oldugunu bu ara kavrarlar. Ustelik bu levha, tipki simdi bu durumu acikligiyla goren yolcunun yaptigi gibi, disaridakilere de bir disarida olma bilinci vermistir. Bunun icin insanin bazilari gibi iceri girmek istemesi gerekmez. Kapinin uzerindeki levhayi goruvermesi yeterlidir. Kapinin onunde gereginden fazla durakladigini hissetmeye baslayan yolcu boylece bu levhayla dunyanin bir anlamda ikiye ayrilmis oldugunu da gorur. Iceri girebilenler ve giremeyenler. Pek cok kisi, dunyayi bu tur sudan ayrimlarla ikiye boldugu icin belki bunu onemsemeyecektir, ama ozene bezene bu durumu kapisinin uzerine levha asarak pek az kisi yapar. Ayni anda, artik dalginligindan iyice cikmis olan yuruyuscu, butun o kimlik lakirdilarinn da aslinda utangac bir ovunme ve sisinme olduguna karar verir. Icinde derinden derine bir ofke yukselmektedir. Kimdir, ya da kim olur bu kapinin arkasindakiler? Iceri girmek icin ilk defa icinde bir istek duyar. Ama bu kendini begenmis adamlarin oyununa gelmeyecektir. Iki-uc saniyede kendi aklindan gecenleri onlarin fazlasiyla ongorduklerinin farkindadir cunku. Ayni anda, kapinin da kolayca acilabilecegi gecer aklindan. Belki iterek, bir omuz vurarak iki-uc kisiyle yuklenerek onu acabilirler. Zaten oyle olmasaydi levhayi koymazlardi. Demek ki, iceri girebilmek icin, disaridaki kardeslerinin bir-ikisinden yardim almasi yeterlidir. Bu levha yuzunden zaten o insanlarla ortak bir yazgiyi paylastigini daha onceden anlamamis miydi? Iste simdi, kapinin onundeki yaya, onunde acilan yeni dunyayi gormeye baslamistir. Kendisiyle bir yazgi paylasan butun insanlari o da bulup onlarla bir kimlik irdeleme calismasina girebilir. Bu noktada onun da kim oldugu, ne oldugu onem kazanacaktir. Iceridekilerin kendini begenmisliklerine karsi o da kendi kimlik kurumunu gelistirmelidir. Boylece kendi ozellikleri, zevkleri, mali mulku, iliskileri yolcu icin uzerinde teker teker dusunulup sahiplenilecek, gururlanilacak, korunacak seylere donusmeye baslar. Bu ozelliklere sahip olmayanlara, kendi gibi olmayanlara, kendi kimlik coskusu icinde hafif hafif kizmaya baslamistir bile. Ayni anda kapiya levhayi asanlarin bu durumu ongorduklerini sezer. Ama bu onlarin oyunu diye elbette kendi kimliginden vazgececek degildir o. Bu oyuna karsi onunda atacagi yaratici bir adim vardir. Bu durum da, hakli olarak, gozunun onunde... vs. vs.