Bugun harika bir gun. Hava acik, gunes etrafi isiga boguyor, agaclar en guzel yesilinde. Hafif bir ruzgar esiyor. Ayiptir soylemesi Beethoven dinleyerek bir taraftan cigrisarak oynayan cocuklara bakiyor, bir taraftan da yazimi yaziyorum. Sigaram elimde, birazdan kendime bir limonata yapmam da olasi. Evin balkonundan yemyesil bir Ankara ve betonlara burunmus bir Ankara gorunuyor. Kavak agaclari ve ufuktaki bozkirlar aradaki cok katli apartmanlari ortemiyor.
En iyisi Sozu Tolstoy ustada birakayim, o duygularimi daha iyi dile getiriyor:
Dar bir yerde toplanmis yuzbinlerce kisi, uzerinde sikisik bir halde durduklari topragi bosuna kisirlastirmaya ugrasiyorlardi; hicbir tohum yesermesin diye taslarla bosuna kapliyorlardi; bitmeye baslayan her otu sokmeleri, havayi komur dumanina, petrol dumanina bogmalari, agaclari budamalari, kuslari avlamalari da bosunaydi... Bahar, kentte bile, yine bahardi.
Gunes isitiyordu. Koklerinden sokulmemis olan otlar yeniden suruyor, yeniden yeseriyordu; bahcelerdeki cimenliklerde oldugu gibi, kaldirim taslari arasinda da boyleydi bu. Kayinagaclarinin, kavaklarin, kirazlarin mis gibi kokan yapraklari acilmisti, ihlamurlarin tomurcuklari da sismis, patlamak uzereydi.
Baharin gelenegine uyarak kargalar, serceler, guvercinler neseli neseli yuvalarini yapiyorlar, gunesle isinan sinekler duvarlarin ustunde vizildiyorlardi. Bitkiler, kuslar, bocekler, cocuklar, her sey bayram yapmaktaydi.
Yalniz insanlar, yani buyukler, yetiskinler, boyuna birbirlerini aldatmaktan, azaba sokmaktan geri durmuyorlardi. Onlar icin onemli olan ne bahar sabahi, ne de Tanri'nin tum yaratiklara bagisladigi, evrenin bu guzelligiydi. Bu guzellik herkesi sukuna, birlige, sevgiye cagiriyordu ama, insanlar icin onemli, kutsal olan tek sey, kendi benzerlerine hukmetmek icin yine kendilerinin bulup icat ettikleri seylerdi." (Dirilis, sayfa 1)
Bugunku yazimin konusu da boyle seyler iste.
Bin yillarca oncesinden 1970'lere kadar su anda oturdugumuz sitenin bulundugu yerden bir dere akarmis. Sitenin ilk sakinlerinden olan teyzem siteye tasindigi zaman sehir en az bir saatlik bir uzakliktaymis. Otobus son duragindan sonra 20 dakika yurumek gerekirmis eve ulasmak icin. Karli kis geceleri tozlu, citkirildim yollar kapanir, ve karlar ve kopek havlamalari arasinda evine yurumeyi goze alamayan mahalle sakinleri sehirde oturan akrabalarinin yaninda kalirmis. Gecekondularin icinde bir veya iki tane bakkal varmis tum mahalleye hizmet eden. Gecekondu lafin gelisi: Biraz ust uste olmasalar, elektrigi, suyu, telefonu, yolu olan, bahcelerinde kavak agaclari, meyva agaclari ve sogan ve maydanoz ekilen kariklariyla luks birer villadan pek farklari yoktu.
Ilker mahallesi apartmanlarla ilk bizim siteyle tanismis. Dikmen tepesinin yamaclarinda, dikmen vadisine ve ilerideki Oran yoluna bakan sitemiz Tunceli ve Sivasli mahallelerinin az otesine, Erzurumlularin mahallesiyle kurt (u noktali) mahallesinin arasina kurulmus. Hani Murat Karayalcin'in "Ankara'ya Deniz Geliyor" sloganiyla diktigi 40 katli muhendislik harikalari ve onlerindeki havuz var ya, meshur dikmen vadisi projesi, iste o dikmen vadisinin taa Eymir golu yakinlarinda son buldugu yerde.
Mahallemizin iklimi kislari soguk, yazlari serindir. Bir yanda Elmadag'i, aradaki minik koyleri ve Ic Anadolu bozkirini, obur yanda Mamak'i ve Huseyin Gazi tepesini gorebilirsiniz. ODTU Eymir golu tesisleri yuruyerek 50 dakika uzakliktadir. Yildiz mahallesi ile aramizdaki, simdi yavas yavas yildiz tarafindan apartmanlasmaya baslayan vadi, gecekondu ve agaclarla hinca hinc doludur. Tum yollar yokus asagi giderek karisik bir labirent olusturur; hangisinin karsi tarafa ulastigini bulmak imkansizdir, bu nedenle karsi yakaya varmak isteyenler, uslu uslu Ataturk sitesinin oradan Oran'a cikar, vadinin cevresini dolasirlar. Obur yamaci cok da uzak olmayan gecmisinden dolayi Keklik Pinari ismini almis, sehre teslim olmadan once ODTU ormanlarina, Fen lisesine, kivrila kivrila giden Konya Devlet Yoluna ve hatta otede Eskisehir yolu ve Yeni Mahalle tarafina bakan mahallenin oldugu dikmen tepesinin en ustunde askeri bir alan ve dev antenler vardir. Zirveye varmadan once yakin zamana kadar hala isletilen bir tas ocagina da rastlayabilirsiniz.
Elmadag ile Huseyin Gazi tepesinin ortasinda ise tum karmasasi ve cilginligiyla Ankara sehri uzanir. Onunu bir apartman kapatmadan once Atakule gorunebiliyordu. Tepeden sehre bakacak olursaniz ulasmaya calisirken o kadar uzak oldugunuz sehrin kus ucusu ne kadar yakin oldugunu kabullenmeniz birkac dakikanizi alir. Uzansaniz, o koca apartmanlardan birini avuclayabileceginize inanirsiniz. Sanki bir ucan halinin tepesinde sehir turu atmaktasinizdir, ama sehirden bakinca yesil agaclari, kurumus dere yataklari ve patlak plastik toplarla futbol oynayan cocuklarla birlikte ustunde durdugunuz sihirli hali gorunmez olmaktadir.
Biz tasindigimizda dolmus siteye kadar gelmeye baslamisti, ama sehir uygarligi hala uzakta gorunuyordu. Her tarafta goz alabildigine kavak agaclari, basibos kopekler, mutsuz tavuklar, ustu basi yirtik cocuklar, illa ki her hafta sonu yapilan dugunler, -elektro saz sesleri, davullar, zurnalar, silah sesleri- kapi esiklerine oturan, oturan yasli kadinlar, asagi mahallenin kizlarina asik olup yukaridaki tepede icen ve hep beraber dolasan bickin mahalle delikanlilari ve yeni yapildigi halde her tarafi dokulen, pis, bakimsiz, ucuz bir site.
Kiralar cok ucuzdu: site sakinleri ogrenciler, eski sosyalist yeni sosyal demokrat-laik, isinde yukselme kaygisi tasimayan kucuk devlet memurlari, evlilige karsi olup beraber yasayan ciftler, marjinal gencler, hala bayramlarda memleketlerine gitmeyi bir gorev bilen ailelerden, sokak kopeklerinden rahatsiz olmayacak kim varsa onlardan olusuyordu. Yaz gunleri yedi mahallenin veledi - ve bazen de buyukler- arkadaki sahaya top oynamaya dolusur, kucukler bisiklete biner, gencler bakkalin onunde bagirasarak biralarini icer ve mahalle kizlari dalasirlardi. Arada site bahcesinde piknik yapan gorgusuz emekli ailelerine bile rastlanirdi. Sitenin altindaki deri atolyesine yasli basli insanlar gelir, arada uyusturucu kullandiklari rivayet edilen gencler ve alimli site kizlariyla birlikte taoculuk, komunizm, transandantal meditasyon, anarsizm ve Nietzsche tartisirlardi, gecekondu mahallesinden, atolyede kalfalik yapan, piyasaya sahte para surme yollarini arastiran delikanlilarin merakli ve saygili bakislari altinda. Hepsinin teyzemin kedisi Pakos'a inanilmaz derecede benzemesi elbette bir rastlanti olmayan minik sokak kedileri ne belediye, ne cocuklar tarafindan taslanma, ne de ac kalma korkusu olmadan mirildanirlardi tum gun. En bakimli ve lumpenlikten hoslanmayan kolejli hanimlar bile rahatca dolasabilirdi geceleri gecekondularin arasinda.
Sonra, bir gun belediye imar planinin degismesiyle, Dikmen yolu ustundeki, Kurtulus Savasi yillarinin Ankara Muftusu ve ilk diyanet isleri baskani Rifat Borekci'nin adini tasiyan camii ile sitenin oldugu son durak arasindaki dev yesil bosluk her gun yeni apartmanlarla kapanmaya basladi. Sitenin hemen asagisinda 3-4 yeni insaat basladi, daha da artacaktir. Kiyisina yapilan apartmanlarin etrafi duvarlarla cevrili bir ornek bahceleri, stabilize yolumuzu iyice daraltti. Her gun cimento ve cakil tasiyan kamyonlar yolu bozunca, belediye asfalt yapti. Yol yine bozuldu, yine asfaltlandi. Simdi yine bozuldu, yeni asfalti bekliyoruz.
Semtimize duzenli otobus seferleri kondu. Sehir yakinlastikca kiralar da artti, onu kapanan, betonlasan manzarayla beraber: marjinal gencler daha uzaklara tasinmaya basladi. Bisiklete binip agiz dalasi yapan bacaklari cizik dolu kizlarin, oglanlarin yerini anadolu liselerine hazirlanan ve gecekondu cocuklariyla oynamayan zeki cocuklar aldi. Gecekondular da yikiliyor: Bir kismina park yapilacakmis, bir kismina da yeni bir site. Bir kismi bosaldi bile: Rant geliri elde etmenin dayanilmaz hafifligine kapilarak, yirmi yil vergisini odeme suretiyle aldiklari tapularini iki veya uc luks apartman dairesine karsilik muteahitte vererek mutlu ve kivancli gittiler. Kavak agaclarini vakti gelmeden kesip, arkalarinda kotu bir Turkceyle "SATLIK ENKAZ" yazili kondular birakip gittiler.
Luks arabalar gorulmeye baslandi sitede. Horoz sesleri iyice uzaklardan geliyor. Bu bahar dugun de olmadi hic. Atolye kapanali bayagi oluyor, zaten ne gerek var ki, isteyen Siyaset Meydani'ni izler oyle degil mi? Mahallenin kopeklerine yiyecek birakanlar digerlerinin "niye besliyorsunuz ki bunlari, belediyeye de soylemeli artik bu kopekleri" diyen bakislariyla karsilasiyor. Bayramda en sik elbiseleriyle bayraminiz kutlu olsun diyerek seker toplamaya cikan, ve kendilerine seker veren daireleri diger arkadaslarina da soyleyerek iyi bir dayanisma ornegi sergileyen kurt cocuklarin sayisinda da hayli azalma vardi. Biz de site olarak degisimlere ayak uydurduk elbette. Yonetimimiz apartman kapisina zil ve konusma sistemi kurdu derhal. Herkese anahtar da verdiler. Hirlisi var, hirsizi var, oyle degil mi efendim? Boylece hepimiz kilitli kapilarin arkasinda, guvencede ve mesut seyredebiliriz dunyayi, burnumuzu cama dayayayarak.
Yine de, hala eksiklerimiz var tabii. Bes yil once kirk milyon eden dairelerimizin simdi iki, iki bucuk milyar etmesi falan iyi hos da, ornegin hala mahallede bir super alisveris merkezi yok. Super alis veris merkezini gectim, bir kasap bile yok. Et almak istiyorsaniz, taa Dikmen'e inmeniz lazim. Pastane desen oyle. Gerci, su kalan gecekondular da yikilip yerlerine apartmanlar dikilsin, hepsi olacak insallah, ben inaniyorum. Bir de pizzacimiz oldu mu fetih tamamlanacak ve sehir uygarligi yeni zaferlere dogru daha uzaklara yelken acacaktir.